- Haberler
- Röportaj
- Yırtık ayakkabıyla Demirel'in karşısına çıkınca da Özal'a 'hayır' diyemeyince de hayatının akışı değişti
Yırtık ayakkabıyla Demirel'in karşısına çıkınca da Özal'a 'hayır' diyemeyince de hayatının akışı değişti
Bir mühendislik fakültesi talebesi, yırtık ayakkabısı ile başbakanın karşısına dikilip 'perişan halini' arz ederse ne olur? Ya da cumhurbaşkanının isteğine 'hayır' diyemezse nelerle karşılaşır? Hayatının akışı değişmez mi? Değişir tabii. İşte böyle bir hikâyenin kahramanı Yunus Demirel.
- Takvimler 1970’li yılların başını göstermektedir. 20’lerin başındaki çelimsiz, yoksul üniversite öğrencisi Yunus Demirel, medeni cesaretini ortaya koyar; soy adı benzerliğinden başka hiçbir alakasının olmadığı Başbakan Süleyman Demirel’in karşısına çıkıverir. İki masum talebi vardır; okul taksitinin ödenmesi ve çalışacak bir iş. Demirel, “baba” sıfatının gereğini yerine getirirken Yunus Demirel’e yüce Yaradan adeta “Yürü ya kulum!” der. Birinci sömestir tüm dersleri zayıftır, ikinci sömestir “burs” fırsatını görünce öyle bir çalışır ki kendi tabiriyle “Ankara birincisi” olur.
- Ve hayat çizgisinde farklı bir dönemin kapısını aralayan bir başka devlet adamıyla yolu bu kez 1990’ların başında kesişir. Cumhurbaşkanı Özal “Sana bir görev versek yapar mısın?” dediğinde önce panikler ve geri durur, ancak kaderinden de kaçamaz. “Baş üstüne” demek zorunda kaldığı bu “görev”, farklı fırsatlar ve meşakkatler ummanına savurup götürecektir kahramanımızı.
Kamuran Akkuş'un röportajı
Başkentin puslu sokaklarındayız. Merkez Çankaya ilçesindeki Seyranbağları semtinde, huzurevinin kenarından yokuşa kendimizi kaptırmış iniyoruz usul usul. Seyran Caddesi’ndeki köşe başına konumlanmış apartmanın dubleks dairesinin kapısında karşılıyor bizi ev sahibi.
Emeklilik sonrasındaki ticari ve sosyal faaliyetleri şartların ve yaşın da etkisiyle asgariye indirince evinin çatı katındaki küçük odasını nicedir “çalışma ofisi” bilmiş ev sahibimiz.
İki kızı ve büyük oğlunu evlendirdikten yıllar sonra ailenin en küçüğü olan Akif’i de baş göz edince “bir Köroğlu bir Ayvaz” misali baş başa kalmışlar sevgili eşi Yeter ile.
76 yaşına rağmen maşallah dinç, hâlâ günde en az 14 saat çalışıyor Yunus Demirel. Yılların bürokrasi ve iş dünyası temposu emeklilik günlerinde de evde devam ediyor.
Her gün aynı ciddiyetle uyanır uyanmaz ayna karşısına geçip günlük tıraşını oluyor.
Kahvaltının hemen ardından da ahşap merdivenleri hızla tırmanıp çalışma odasının yolunu tutuyor. Ömür ilerler, projeler-hedefler bitmez. Devamlı yazıyor, sürekli çiziyor. Son dönemde Gölbaşı Beynam’daki yapı kooperatifinin işlerine ağırlık vermiş durumda. Başkan olduğu için sorumluluğu büyük.
Bizi Yunus Demirel’in hanesine kadar götüren neden iş insanı, bürokrat ve politikacı olarak başkent siyasetine mühür vuran isimlerden birisi olması…
Bürokrasi, siyaset, iş dünyasında aktif bir ömre sığdırılan birbirinden ilginç anekdotlar, devlet adamlarıyla kurulan ilişkiler, paylaşılan özel anlar ve anılar bugünkü röportajın ana ekseni.
İki cumhurbaşkanı ile yolu kesişmiş Yunus Demirel’in. Aynı soy adı taşıdığı Demirel’in başbakanlık, Özal’ın ise cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturduğu döneme gelmiş bu kritik kesişmeler. Her iki ismin de onun hayat hikayesinde yılların derin izleri, etkileri olmuş. Aralıklarla 30 yıl memurluk, bürokratlık yapmış. ANAP ve LDP’de siyasetin tozunu yutmuş. Ankara’ya LPG kitlerini ilk getirenlerden biri olup iş dünyasında adından söz ettirmiş.
Bir mühendislik fakültesi talebesi, yırtık ayakkabısı ile başbakanın karşısına dikilip “perişan halini” arz ederse ne olur? Ya da cumhurbaşkanının isteğine “hayır” diyemezse nelerle karşılaşır? Hayatının akışı değişmez mi? Değişir tabii. İşte böyle bir hikâyenin kahramanı Yunus Demirel.
76 yıllık dolu dolu bir yaşam. O yüzden olacak Google’un arama motoru sanki. Sor sor bitmiyor, anlat anlat tükenmiyor. Bir konuyu soruyoruz, detaylandırdıkça detaylandırıyor; parantezin parantezinin parantezi açılıyor çok zaman. Bir mühendis titizliği ile nakış nakış işliyor konuları... Eskilerin tabiriyle ha bre istitrat ha bre istitrat; yani sırası gelmişken anlatıma yeni sözler, yeni pasajlar ekliyor. Çok da iyi ediyor. Zira tıpkı Mahir İz’in “Yılların İzi” adıyla kaleme aldığı hatıralarında olduğu gibi. Bu özelliği, tabiri caizse dipnotlu anlatımları çok geniş ufuklar açıyor dinleyenlere.
Sor sor anlatsın. Parantezin parantezini, dipnotun da dipnotunu açıp açıp gitsin. Tam benlik. Ufuk açıcı, merak giderici.
O zaman hadi ne duruyoruz, asıl biz kapatalım parantezi. Ama önce bir ek anlatı, bir “istitrat” daha: Aslen Gölbaşı ilçesi Emirler köyünden. Oraya atalarının 300 yıl kadar önce Suriye’den geldiği anlatılırmış. Bölgedekilere “Arap uşağı” lakabı takanlar da var. “Arap kökenli misiniz?” diye soranlara bir cevap veremiyorlar, çünkü kendileri de emin değiller. Ama anlatılanlara bakılırsa Türkmen soylu olmaları da pek muhtemel.
Hayatındaki ilkleri sorarak başlayalım istiyoruz Yunus Demirel’e.
İlk kez bir başbakanla görüşme ve tanışması; hayatının akışını değiştirecek büyük bir imkan doğuruyor onun için.
Takvimler 1970’li yılların başını gösterirken soy adından başka bir alakası olmayan Demirel ailesiyle bir şekilde yolu kesişir genç Yunus’un...
Başbakan Süleyman Demirel’in kardeşi Hacı Ali Demirel’in 1967’de kurduğu Yükseliş Mühendislik ve Mimarlık Özel Yüksek Okulu'nun, bugünkü adıyla Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi'nin öğrencisidir. Hayat şartları zordur onun için. Evde anne baba, bir de bekar kardeşi. Hem okumak hem çalışmak zorundadır.
Soy ismi ‘demir’den ama ya kalbi?
Başbakan ile ilk konuştuğunda yıl 1973’tür...
“Süleyman Demirel Başbakan. Başbakan Demirel’i belki 10 defa ziyaret ettim. O ilk görüşmede öyle bir an geldi ki adam ayakkabılarımın yırtık olduğunu görünce üzüldü. Dedi ki ‘Nedir derdin?’ Dedim ki ‘Kardeşiniz Hacı Ali Demirel’in okulunda makine mühendisliği öğrencisiyim. Bana da iş sözü vardı ama sözünü tutamadı. Acil işe ihtiyacım var. Anneme babama, kardeşime bakıyorum, aile geçiminden sorumluyum. Okulun taksitini ödeyemedim. Vizelerim var, ödeme yapamadığım için sınavlara giremedim. İş de bulamadım.”
Demirel, aynı soy adını taşıdığı delikanlıyı tepeden aşağı süzer.
Soy adı Demirel’dir ya yüreği hiç de “demir”den değildir; “baba”dır zira. İçi ezilir, yardımcı olmak ister:
“İş için bir şeyler yapmaya çalışırız, şimdilik onunla meşgul olamam ama okul taksitlerini öderim ben.”
Bu büyük bir muştu olur genç Yunus için.
“Sözünü tuttu da okul taksitlerimi yatırdı. Onu hiç unutamam.”
Tabii, kolay olmaz Başbakan’ın karşısına çıkabilmek.
“Başbakan’la görüşebileceğimi de ümit etmiyordum. Tabii onun için bayağı fedakarlık yaptım. Başbakan’ın arabasının önü kendimi atmalarım da oldu, Güniz Sokak’ta, evinin önünde. Tabii onun koruması durumumuza üzüldü, ‘Güniz Sokak’a gel, ben seni araya aldırırım.’ dedi.”
1970’lerin Türkiye’si, Ankara’sı... Yokluk ve meşakkat ile eş değerdir milyonlarca insan için.
“Evimiz Seyranbağları’ndaydı, okulumuz Maltepe’de idi, yaklaşık 5-6 kilometreyi yaz- kış demeden yürüyerek gidip geliyordum. Ulaşıma ayıracak bütçemiz yoktu. Tam 45 dakika gidiş 45 dakika geliş, tam 5 yıl. Gece okuduğumuz için okul da 5 yıldı.”
‘Süleyman Demirel’in amcasının oğluyum’
Öğrenim gördüğü özel mühendislik okulu bir başka özel akademi ile birleştirilip devlet üniversitesi olur tam da o dönemlerde.
Okul hayatı renklidir. Unutamadığı hocası unutamadığı anılarından bahis açmadan olmaz:
“Çok enteresandır, sanat okulu mezunu olduğum için makine elemanları dersini bayağı asardım. Gençlik işte o zaman, o derslerde sinemaya giderdim. Dediler ki ‘Hoca yazılı yapacak’. Geldim, en ön sıraya oturdum. Hoca bir baktı, dedi ki:
- Ben seni bu sınıfta hiç görmedim, ilk defa görüyorum.
- Hocam, ben arkadaydım, ondandır.
- Yok hayır, ben sınıfı iyi tanıyorum. Kalk bakalım ben seni sözlü yapayım yazılıdan önce.
- Adın soy adın nedir?
- Yunus Demirel!
- Süleyman Demirel’in nesi olursun?”
- Amcasının oğluyum. (Anlatırken gülüyor)
- Otur oğlum, 100 üzerinden 100 veriyorum sana!
- Hocam olmaz, ben hakkımla almak isterim, bu biraz şey gibi oldu.
- Yok oğlum! O bana bir kazık attı ki sorma. Onun için onlarla daha fazla uğraşamam!”
Okuduğu üniversitenin akademisyen profili yıldızlar geçididir adeta; Necmettin Erbakan, Korkut Özal, Recai Kutan, Ertan Yülek, Soner Aksoy.
Genç Yunus, Erbakan dönemine yetişememiştir. Ama dersleri tıklım tıklım olan bir başa hoca daha vardır. Sonradan DPT Müsteşarlığına kadar yükselen, milletvekili olarak parlamentoda yer alan Dr. Ertan Yülek.
“Tabii biz köyden geldiğimiz için Türkiye ve dünya nasıl yönetiliyor pek bilmiyoruz. Bize 3 çeşit ekonomik sistemi okuturlardı; sosyalist, kapitalist ve karma ekonomi. Ertan Hoca’nın bunlarla hiçbir ilgisi yoktu, ‘fabrika organizasyon’ dersine gelirdi. Bize ‘Bunların dışında bir de İslam ekonomisi var.’ derdi: ‘Ben size onları anlatacağım, nasıl olsa Müslüman’sınız, bunları ileride kullanırsınız’. Ve hoşumuza giderdi. Bir tek benim de değil, Ertan Hoca’nın derslerine katılım 180-200 kişiden aşağı olmazdı. Herkes dinlemeye gelirdi. Hatta çok enteresandır, biz okulu bitirdikten sonra kendisi DPT Müsteşarı oldu, kendisini ziyaret ettim:
- Bize anlattığınız İslam ekonomisinin gereklerinin hepsini devlette uygulayabiliyor musunuz?
- Hayır, devlet idare etmek başkaymış. Yine de İslam ekonomisi önemli bir sistem.
O yüzden severdik hocayı, herkes de severdi. Tabii bizden önce Erbakan Hoca da o okuldaymış ve onun da dersleri büyük bir katılımla geçermiş.”
Diyanet İşleri Başkanı’nın makamına çıkış ve ilk iş
Peki hayatındaki diğer “ilk” neydi? Mesela ilk işe girişi. Demirel “iş” meselesi yerine “okul taksidi” sorununa öncelik vermişti. İş meselesini çözmek ise bir başka bahara kalmıştı. İlk işe girişinin hikayesi de film senaryosundan hallice.
“Üniversite ikinci sınıftaydım, iş hayatına Diyanet İşleri Başkanlığında atıldım. 2-3 sene uğraştım. Oturduğumuz evin hemen 2 bina üstünde Diyanetin Personel Daire Başkanı vardı. Ben kendisini tanımıyordum, eniştem tanıyormuş Diyanette çalıştığı için. ‘Seni Diyanete aldıracağım.’ dedi, 2 sene uğraştık ama olmadı.”
Bu görüşmeden bir gün sonra Diyanet İşleri Başkanı Lütfi Doğan’ın makamındaydı.
Kaderin cilvesidir. Diyanet İşleri Başkanlığı koltuğuna aynı adı soy adı taşıyan iki Lütfi Doğan oturmuştur. Hem de peş peşe. Bir halef biri selef. Biri Gümüşhaneli ve Milli Görüş ekolündendi, diğeri Ermenekli idi ve CHP kontenjanından başkan seçilmişti. İkincisinin Dr. unvanı da vardı. Her ikisi de sonraki yıllarda parlamentoda görev de aldı.
Genç Yunus’un makamına çıktığı Lütfi Doğan, ilkiydi.
“Eniştem bir gün Diyanet İşleri Başkanı Lütfi Doğan’a çıkardı beni, çok mülayim insandı, durumumu sordu. ‘O zaman git, daktilo biliyorsan alsınlar.’ dedi. Daktilonun d’sini de bilmiyorum, bilmiyorum diyeceğim ama enişte atıldı, ‘Biliyor, bilmiyorsa da öğretiriz.’ dedi. Başkan da ‘Gidin o zaman imtihan yapın.’ dedi. Öylece başladık.”
Yeni bir sayfa açılmıştı hayatında artık genç Yunus’un. Daha bir mutlu, daha bir umutlu idi gelecek için.
Tüm dersleri zayıfken ikinci dönem ‘burs’ imkanı doğunca Ankara birincisi oldu
Çetin, zorlu ama bir o kadar da mutlu yaşam sürülen günlerdi.
Çok çalışkan ve gayretliydi.
“Okul akşamdı, gündüz de işe gidiyordum. O şekilde akşam okuyup gündüz Diyanette çalışan yüzlerce insan vardı. Aralarından çok hakim ve savcı çıktı.”
Peki gündüz iş, akşam okul. Zor olmuyor muydu?
“Zor oluyordu ama ben çok çalışkandım. Üç gün uyumadan ders çalışırdım mesela lisede ve üniversitede. Hatta lise 1’de, çok enteresandır Ankara birincisi oldum. İlk sömestir tüm derslerim zayıftı, sonra okula burs geldi, bursu da çalışkanlara vereceklerdi, bizim de ihtiyacımız vardı bursa. Bunun üzerine öyle bir çalıştım ki Ankara birincisi oldum. Hem yatılı hem burslu okuma fırsatını elde ettim. İzmir’de yatılı okuma imkanı doğmuştu. Ankara’dan ayrılamayacağım için burslu devam ettim.”
İşe gireli henüz 6 ay olmuştur. Dünya evine girer, köyden bir akrabalarının kızıyla.
Tempo artmıştır. Hem ev hayatı, hem öğrencilik, hem iş... Geçimini üstlendiği 3 kişi.
“Annem babam da yanımdaydı. Sıkıntı oluyordu tabii ama idare ediyorduk. Hiç de şikayet etmiyorduk.”
Peki ya ilk maaşı? Hatırlıyor muydu? Geçime ne kadar yetiyordu?
“350 liraydı. 100-150 lira kiraya giderdi. Geriye kalanı da veresiye yazdırdığımız bakkala giderdi. Evde radyo-televizyon yoktu. Haberlerle alakamız da pek yoktu. Zaten günümüz ev, iş, okul; koşturmacayla geçiyordu. Zaten cumartesi-pazar da ders çalışırdım.”
Süleyman Demirel ve Turgut Özal ile yolları kesişen Yunus Demirel’in hayat hikayesi romanlara taş çıkaracak hatıralar ve olaylarla örülü.
Özal: Sana bir görev versek yapar mısın?
Diyanet’in yanı sıra Sanayi Bakanlığı'nda da çalışmıştır 70’li yılların ortalarında. Hem de dönemin Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan ve ekibinin imzasını taşıyan Ağır Sanayi Hamlesi’nde. Ne de olsa makine mühendisidir. Sonra tekrar Diyanete döner.
Takvimler 1991’i gösterdiğinde bu kez Etimesgut Belediye Başkan Yardımcısıdır, ANAP rozetiyle.
Türk Konut yönetimine giriş
Takvimler 30.06.1992 tarihini gösterirken ajanslara bir haber düşer. Türk Konut'un yeni yönetimi belirlenmiştir. Yönetim Kurulu üyeleri arasında Yunus Demirel de vardır artık:
TÜRKKONUT Genel Kurulu
TÜRKKONUT'un yeni yönetim ve denetim kurulu üyeleri belirlendiTürkiye Yapı Kooperatifleri Merkez Birliği (TÜRKKONUT)’un bugün yapılan 7. Olağan Genel Kurul Toplantısı'nda, birliğin yeni Yönetim ve Denetim Kurulu üyeleri belirlendi.
Genel Kurul’da yapılan seçimler sonucu belirlenen Yönetim ve Denetim Kurulu üyeleri şöyle:
Yönetim Kurulu Üyeleri:
Mehmet Altınsoy, Murat Aydın, Mehmet Abidinoğlu, Ali Bulut, Yunus Demirel, Mustafa Deveci, Salih Dilek, Hamit Kaya, Yılmaz Odabaşı, Kemal Özterçin, Bahattin Şenyüzlü, Mehmet Emin Şahin, Yılmaz Şimşek, Erdoğan Uğur, Recep Gültekin.Denetim Kurulu Üyeleri:
Ziya Sarıbay, S. Sami Çakapakçur, Ali Şendur, Muhammed Acar, N. Naci Sarıabdullahoğlu.Yönetim Kurulu üyelerinin bu hafta içinde toplanarak görev bölümü yapacağı bildirildi.
Ve o günlerde kader yine ağlarını örer; bir başka liderle, bu kez dönemin cumhurbaşkanı ile tanışmanın imkanını lütfeder ona Yaradan.
“Esas beni etkileyen anım şudur; 1991 yılıydı, sırada Etimesgut Belediye Başkan Yardımcısıyım. Merhum Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Altınsoy ‘Gel, seninle bir işimiz var.’ dedi Köşk’e çıktık. Merhum Özal sordu, soruşturdu ‘Ne iş yapıyorsun?’ dedi. Etimesgut Belediye Başkan Yardımcısı olduğumu söyleyince ‘İyi, bizim partili.’ dedi. ‘Sana bir görev versek yapar mısın? Bu iş beka işi. Bu konuyu sana özel olarak veriyorum. Şoförler Odasına aday olacaksın ve Derviş Günday’ı indireceksin. Çünkü esnafa hizmet edemiyoruz. Esnaf ekonominin mihenk taşıdır, esnafı zenginleştirmeden Türkiye’nin zenginleşmesi mümkün değildir. Esnaf sıkıntıda, biliyoruz ama bir şey yapamıyoruz. Hem bu konuyu araştırıp rapor hazırlayacaksın hem de aday olacaksın. Senin bu işi düzelteceğine inanıyorum. Mehmet Altınsoy senden çok övgüyle bahsetti.’ dedi. Ben de ‘Efendim, bu iş benim işim değil. Makine mühendisiyim, Etimesgut Belediye Başkan Yardımcısıyım, ailevi ihtiyaçlarımız var, geçim sıkıntılarımız var.’ dedim. Bayağı da azarlar gibi karşılık verdi. ‘Bu işler sadece benim görevim mi kardeşim! Bunu yapacaksın! Yapmayacaksın madem git, seni buraya getirdiler? Biz her adamı çağırmayız buraya!’ diye de sitem etti, kızdı. Biz de kabul ettik. Belediye Başkan Yardımcılığından istifa ettim, 10 yıllık bir mücadeleye giriştik.”
Cumhurbaşkanı, Türkiye Şoförler Odası (TŞOF) ve Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) Başkanı Derviş Günday’ın tasfiyesi için etkin rol almasını teklif etmektedir kendisine.
Bu görüşme sonrasında da Özal’ın çok sohbetinde bulunur. Tespitlerinden, duruşundan çok etkilenir.
“Çok enteresan tespitleri vardı. Çok özel düşünceleri vardı. Tabii hayran kaldım. Bazı durumlarda çağırır görüşümüzü sorardı. Hatta Aydın Menderes parti kuracaktı. ‘Parti kurdurmayın, mani olun. Bir konuşalım onunla’ dedi. Orada birtakım şeyleri gördük, devletin nasıl yönetildiğini gördük. Bazı insanların cumhurbaşkanı da olsa başbakan da olsa bazı şeylere gücünün yetmediğini orada müşahede ettik. Şimdi aynı şeyleri de yaşıyoruz.”
Peki Özal’ın verdiği görevi yerine ne kadar getirebildi? O süreçte neler yaşadı?
“Ankara Umum Otomobilciler ve Servisçiler Odası için üç kez seçime girdim. İkisi Derviş Günday’a, diğeri de onun yerine gelen kişiye karşı. TESK’in başında olabilmek için ilk hedef orasıydı. Bu konuyla alakalı olarak devletin farklı birimleri ile görüşmelerimiz oldu. Orada devleti, yönetimini tanıdık. Bazı şeyler yine hala o günkü gibi dönüyor, enteresan şeyler oluyor. Birinci seçimde, tabii bizim bu kadar güçlü olacağımızın farkına varmadılar. Çok enteresandır, seçim kurulu başkanı ağır ceza reisi bir hakimdi, seçimden 2 gün önce ziyarete gittim, ‘Efendim delege verecek miyiz?’ dedim. ‘Üç sandık koyacağım, 40 asil 40 da yedek liste istiyorum senden. Yarın da saat 14.00’te seçime geçeriz.’ dedi. 80 kişilik listeyi kendisine getirdiğimde ‘Bu ne listesi?’ dedi. ‘İşte efendim sandık kurulunda bizim müşahitlerimiz.’ dedim. ‘Yok kardeşim yahu! Sen neyin hesabını yapıyorsun? Ben bu seçimi Derviş’e vereceğim ve buradan gideceğim, zaten emekliliğim doldu.’ dedi. Burada söylenemeyecek şeyler de söyledi de... Nihayetinde salon tıklım tıklım bizi destekleyenlerle doluydu. Ne divanı alabildik, ne seçimi? İkinci seçimde biraz daha çekişmeli geçti. Bu kez tuttu Oda, 44 bin üyenin 38 bininin kaydını bir gecede sildi. Danıştayda dava açtık ve kazandık ama bir türlü uygulatamadık. Silmediği üyelerin yarısı ölmüş kişiler, yarısı da kendisine oy veren belirli zümre. Biz bunların hepsini tespit ettik tabii. Ondan sonra dünyada hiç emsali görülmemiş şekilde 3500 kişinin noter tasdikli olağanüstü genel kurul talebini yaptırdım, enteresandır, bunun dünyada örneği yoktur. Fakat bir türlü yaptıramadık.”
Tarihten bir yaprak…
Turgut Özal'Iın vefatına daha 3 ay vardır. Takvimler 08.01.1993'ü göstermektedir. AA şu haberi servise koyar:
Şoförlerin Seçimine Tepki
Ankara Şoförler Odası Seçimini Kaybeden Demirel:
“Ölülere ve başka kurumda çalışanlara oy kullandırarak seçimi kazandılar.
Seçimin iptali için mahkemeye başvurduk.”
ANKARA - Ankara Şoförler Odası seçimini kaybeden muhalefet
grubu adayı Yunus Demirel, seçimde yasal olmayan şekilde başka
kurumlarda çalışanlar ve ölenlerin yerine oy kullanıldığını savunarak,
''seçimin iptali için mahkemeye başvurduk" dedi.
Demirel, düzenlediği basın toplantısında, ''seçimlerde her türlü
hilenin kullanılmasına karşın ezilmediklerini " belirterek, ''14
yıllık saltanatı parçaladık" diye konuştu.
Yönetime seçilmiş gibi esnafın her türlü hizmetine koşacaklarını
belirten Demirel, şunları söyledi:
''Yasal olmayan bir genel kurul yapıldı. Başta çeşitli
belediyelerde çalışanlar ve yıllar önce ölmüş olanların yerine oy
kullanıldı. Yaklaşık 500 kişinin naylon oy kullandığı inancındayız.
Kısa sürede bunları belgeleriyle ortaya çıkaracağız."
Klasik bir “Türkiye fotoğrafı”dır seçim süreçlerinde yaşadıkları. Belki de “şark kültürü”nün rutin halleri demek daha isabetli olur; kim bilir. Yılmaz ama.
Yunus Demirel’in 10 yıllık çetin mücadele maratonunun henüz ilk yıllarıdır. Takvimler 17 Nisan 1993’ü gösterdiğinde Özal vefat eder.
“Biz o zaman bunları yaşadık. Biz görevi aldıktan sonra Özal’ı rahatsız etmek istemedik, tek başımıza aşarız deyip mücadele ettik. Çok geçmeden zaten Özal rahmetli oldu.”
Dedik ya yılmaz... Devam eder mücadeleye. Bu kez takvimler 1990’ların ikinci yarısını göstermektedir.
“Tabii o zaman Ecevit iktidar ortağıydı. Dönemin DSP’li bakanı ‘Sen bu davayı kazan, noterden başvuruyu getir, olağanüstü seçimi ben kendim yaparım.’ dedi. Biz getirdik, bakan ertesi gün bizimle görüşmek bile istemedi. Eski TESK Başkanı çağırdı tebrik etti, İçişleri Bakanı makamına çağırdı, ‘Bu dünyada görülmüş iş değil, sen bu kadar imzayı noterden nasıl gönderttin?’ dedi. Bir önceki hükümet döneminde de Adalet Bakanı Şevket Kazan’la konuştuk, ama o da özel kalem müdürüne sahip çıkamıyordu. Kendisine de söyledim. Bir bakanın yanına gidemiyorduk, gittiğimiz zaman da Günday’dan devreye giriyordu, ya geliyordu, ya da bakana haber gönderiyordu. İşte Türkiye böyle yönetiliyordu. Şimdi tartışılıyor ya baroların bölünmesi, şudur budur. Odalar bölünmesin diye. Bunların hepsi hükümetin çektiği sıkıntılardan.”
Otogaz kitlerini başkente ilk getiren iki müteşebbisten biri
Bürokrasi yaşamından sonraki 10 yılını bu bitmek tükenmek bilmeyen oda seçimi mücadeleleri yemiştir. Bu arada evlad-u ıyal ekmek bekler; geçim ister. Ticarete atılır bu süreçte. Cesurdur. Girişimcidir. Yenilikçidir. LPG araç kitlerini Ankara getiren ilk iki müteşebbisten biri olur.
“Aslında resmi olarak getiren ilk kişiyim. Gerçekten dışarıdakiler bizi bizden daha iyi tanıyor. İtalya’ya gittim. İtalya’da, bu işin lideri olan firmanın sahibi kadın ismimi duyunca beni kucakladı.”
Hızlıca LPG istasyonları açar. Taksi Hastanesi adında büyük bir araç bakım tamir servisi kurar Altındağ İskitler’deki sanayi sitesinde.
Kendisi gibi Ankaralı olan Vehbi Koç’un yönlendirmesiyle Türkiye Motorlu Araç Sahipleri ve İşletmecileri Vakfı'nı (TÜTAŞ) kurar. Esnafın ucuz kredi ile araç sahibi olması için Koç ile masaya oturur.
‘Banknotlar eve çuvallarla geliyordu’
Ticari işleri de günden güne büyür. Gün gelir Seyranbağları’ndaki eve günün hasılatları “çuval dolusu” banknot halinde gelir. Eşi Yeter, “Her gün akşam o günün hasılatı eve çuvallar içinde gelirdi.” diye anlatıyor o günleri.
Yunus Demirel, işler daha da büyüyünce medya yatırımı da yapar; Can Radyo’yu işletir, Ankara’da yerel yayın yapan Mehmet Altınsoy’un Vakit (Bugünkü Anayurt) gazetesine ortak olur.
2001 krizi ekonomik hayatı sekteye uğratınca işlerini tasfiye ederek tekrar bürokrasiye döner, Ankara Büyükşehir Belediyesinde 13 yıl kadar daha çalışarak 2014’te yaş haddinden emekli olur. Sonraki yılları da özel ofisinde ve konutunda kooperatifçilik ve danışmanlık ile geçirmeye devam edecektir.
Tarihten bir yaprak daha…
Takvimler 31 Ocak 1999'u göstermektedir. Öğleyin İHA şu haberi servise koyar:
Ankara Şoförler Odası 14. dönem olağan genel kurulu başladı
Kongreye Bakanlar Kurulu çıkarmasıAnkara Umum Otomobilciler ve Şoförler Odası 14. Dönem Olağan Genel Kurulu Atatürk Kapalı Spor Salonu'nda başladı.
Kongrede başkan Ahmet Çiçek ile birlikte Hamdi Üçler ve Yunus Demirel başkanlık için yarışıyor. Kongrede toplam 14 bin 839 üye oy kullanacak ve yeni başkanını belirleyecek. Genel Kurul'da Ahmet Çiçek tarafarları gövde gösterisi yaparken muhalif kanattan herhangi bir adayın henüz salona gelmemiş olması dikkat çekti.
Bu arada TESK Başkanı Derviş Günday, Genel Kurul Salonu'na girişinde salonda bulunan üyeler tarafından uzun süre ayakta alkışlandı. Günday, Kongreye gelen hükümet üyelerine de birer kırmızı karanfil hediye etti.
Derviş Günday'ın TESK Başkanı olmasıyla boşalan Ankara Şoförler Odası başkanlığına Ahmet Çiçek atanmıştı. Ayrıca adaylardan Hamdi Üçler, bir süre önce kendisi ve 28 bine yakın üyenin kaydı silindiği gerekçesiyle dava açmış ve yürütmeyi durdurma kararı almıştı. Üçler böylece Oda başkanlığı için tekrar adaylığını koymuştu.
Öte yandan Ankara Umum Otomobilciler ve Şoförler Odası 14. Dönem Olağan Genel Kurulu'na DSP'li bakanlar da büyük ilgi gösterdi. Genel Kurul'a Devlet Bakanları Hasan Gemici, Şükrü Sina Gürel, Aydın Tümen, Maliye Bakanı Zekeriya Temizel, Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu ile Sanayi ve Ticaret Bakanı Metin Şahin katıldı.
Aynı gün İHA şu haberi servise koyar:Ankara Şoförler Odası Başkanlığı'na Ahmet Çiçek yeniden seçildi
Ankara Umum Otomobilciler ve Şoförler Odası 14. Dönem Genel Kurulu, Ahmet Çiçek'in zaferiyle sonuçlandı.
Atatürk Spor Salonu'nda düzenlenen ve sabahın erken saatlerinde başlayan Genel Kurul, gergin bir havada geçti. Başkan adaylarının konuşmalarınında ardından geçilen seçimlerde, oy sayma işlemi saat 17:40 sıralarında sona erdi. Toplam 7 bin 520 üyenin oy kullandığı seçimlerde, 7 bin 416 oy geçerli, 104 oy ise geçersiz sayıldı. Üç başkan adayından şimdiki başkan Ahmet Çiçek, 4 bin 250 oy alarak rakiplerini üçe katladı. Diğer adaylar, Halil Üçler bin 211, Yunus Demirel ise bin 955 oy aldı.
Oda başkanlığını ilan eden Ahmet Çiçek, omuzlarda kürsüye gelerek bir teşekkür konuşması yaptı. Çiçek, haketmedik suçlamalarına hedef olmalarına rağmen, yine de başarıya ulaştıklarını belirterek taraftarlarına teşekkür etti. Çiçek, "Başkanlığı kazandığıma rağmen sevinemiyorum. Çünkü yarın hizmet için çok çalışmaya başlayacağız. Hiçbir zaman yolsuzluklara, pisliklere bulaşmadık bulaşmayacağız. Biz sizlere hizmet etmek için geldik" diye konuştu. Çiçek, çalışmaları boyunca herhangi bir mezhepcilik ve siyaset yapmayacaklarını da sözlerine ekledi.
Yunus Demirel kimdir?
1949’da Ankara’da doğdu. 1976 yılında Ankara Devlet Mimar ve Mühendislik Akademisinden mezun oldu. Çalışma hayatına 1972’de Diyanet İşleri Başkanlığında başladı. 1978 Sanayi Bakanlığında “Ağır Sanayi Hamlesi” projesinde uzman mühendis olarak görev yaptı. Askerliğini 1977-79 yıllarında Ağrı’da yedek subay olarak yaptı. Diyanet İşleri Başkanlığında ayniyat saymanı olarak görev yaptı, cami projelerinde de makine mühendisi olarak görev aldı. 1984’te Ankara Büyükşehir Belediyesine bağlı EGO Genel Müdürlüğünde Merkez Müdürü olarak göreve başladı. 1991’de Etimesgut Belediye Başkan Yardımcısı oldu. Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın isteği üzerine 1992 yılında istifa ederek Ankara Umum Otomobilciler ve Şoförler Odası Başkanlığı seçimlerine girdi. Üç dönem seçim yarışında yer aldı, kendi tabiriyle “sahada kazandı ama masada kaybetti” hep. Bu dönemde ticaret hayatına atıldı. LPG araç kitlerini Ankara’ya kayıt içi getiren ilk müteşebbis oldu. İtalya’daki piyasa lideri LPG kit üretim şirketi Demirel’i büyük bir alakayla karşıladı. LPG istasyonları açtı. İskitler’de Taksi Hastanesi adında büyük bir araç bakım onarım servisi kurdu. Kendisi gibi Ankaralı olan iş adamı Vehbi Koç’un yönlendirmesiyle Türkiye Motorlu Araç Sahipleri ve İşletmecileri Vakfı TÜTAŞ’ı kurar. Esnafın ucuz kredi ile araç sahibi olması için Koç ile masaya oturdu. Bir dönem Can Radyo’yu işletti ve Ankara’da yerel yayın yapan Vakit gazetesine (Anayurt) ortak oldu. ANAP ve LDP’de siyaset yaptı. 2002 yılında kamuya dönerek Ankara Büyükşehir Belediyesi Fen İşleri, İmar, Emlak, Destek Hizmetleri Dairesi Başkanlıklarında mühendis olarak görev aldı. 2004’te AK Parti’den Gölbaşı Belediye Başkan aday adayı oldu. 2014’te yaş haddinden emekli oldu. Emeklilik sonrası bir sendikaya makine mühendisi olarak teknik danışmanlık ve kooperatif başkanlığı yapıyor.